Muğla Su ve Kanalizasyon İdaresi (MUSKİ), kamu yönetimi tarihine geçecek nitelikte bir skandala imza attı. CHP Muğla Gençlik Kolları İl Sekreteri Yiğitcan Erdem’in 13 Haziran 2025 tarihinde kurduğu enerji şirketi, yalnızca 45 gün içinde hiçbir ticari faaliyeti bulunmaksızın MUSKİ’ye bedelsiz olarak devredildi.
Kamuoyunda infial yaratan bu gelişme, MUSKİ’nin bağlı olduğu Muğla Büyükşehir Belediyesi yönetiminin “hukuki hülle” yöntemiyle kamu kaynaklarını nasıl yönettiğini gözler önüne serdi. Olayla ilgili konuşan MUSKİ Genel Müdür Yardımcısı Ahmet Demirel’in Mabolla Medya’ya yaptığı açıklamalar ise, iddiaları reddetmek yerine, kamuoyunun endişelerini adeta doğruladı.
“Cumhurbaşkanlığı izin vermiyor, biz de böyle çözüyoruz”
Demirel, şirketin doğrudan MUSKİ tarafından kurulmasının Cumhurbaşkanlığı onayına bağlı olduğunu belirterek, bu onay sürecinin uzun sürdüğünü ve çoğunlukla olumsuz sonuçlandığını ifade etti. Bu nedenle belediyeye yakınlığıyla bilinen bir CHP yöneticisine özel bir şirket kurdurulduğunu, ardından da bu şirketin MUSKİ’ye devredildiğini açıkça dile getirdi.
Bu açıklama, yalnızca yasal sürecin nasıl bypass edildiğini değil, aynı zamanda siyasi bağlantıların nasıl bir kamu kurumu aracılığıyla organize edildiğini de gözler önüne serdi. Demirel’in sözleri, yasal boşlukların bilerek ve isteyerek suistimal edildiğini itiraf niteliğinde.
“Şirketi kimin kurduğu önemli değil” demek kamu vicdanıyla alay etmektir
Ahmet Demirel’in “Şirketi kimin kurduğu önemli değil, biz sicili temiz bir şirket kurdurmak istedik” sözleri, kamu yönetiminin temel ilkeleriyle açıkça çelişiyor. Zira şirketi kuran kişinin, CHP’li bir gençlik yöneticisi olduğu artık kamuoyunca bilinen bir gerçek. Bu kişinin ekonomik gücüyle böyle bir şirket kurmasının mümkün olmadığı, siyasi referanslarla bu yapının oluşturulduğu gün gibi ortada.
Şirketin herhangi bir ticari faaliyeti olmadan kamuya devredilmesi, Demirel’in önemsiz göstermeye çalıştığı kurucunun aslında kurgunun tam merkezinde olduğunu kanıtlıyor. Bu durum, liyakat ve tarafsızlık ilkelerini hiçe sayan, siyasi kayırmacılığı normalleştiren bir uygulamaya dönüşmüş durumda.
Damacana su bahanesiyle kamusal yetkiyi özel şirkete aktarmak
Demirel’in, söz konusu şirketin Sandras Dağı’ndan içme suyu temin edeceğini ve bu yolla halka ucuz içme suyu sağlayacağını ileri sürmesi, halkı oyalamak için üretilmiş bir popülist söylemden ibaret. Şirketin ne teknik altyapısı ne yatırım planı ne de ticari geçmişi bulunuyor. Bu haliyle, kamu hizmeti kisvesi altında, özel bir yapı üzerinden ticari faaliyet yürütülmesinin önü açılmış oluyor.
Kurgu en başından belli: Şirketin içeriği tamamen değiştirilecek
Demirel’in, devir işleminden sonra şirketin tüm sözleşmelerinin, yönetim yapısının ve temsil yetkililerinin değiştirileceğini açıklaması, bu yapının baştan sona bir “siyasi paravan şirket” olarak planlandığını ortaya koyuyor. Kurucunun kısa süreliğine kullanılan bir figür olduğu, esas amacın kamu denetimi dışı bir yapı kurmak olduğu net şekilde anlaşılıyor.
Bir şirket devri değil, sistematik bir yolsuzluk altyapısı
Ortada sıradan bir şirket devri değil, belediyeye bağlı bir kamu kuruluşu üzerinden gerçekleştirilen sistemli bir organizasyon var. Bu yapı, kamu kaynaklarının denetimsiz ve partizan ilişkilerle yönlendirilmesinin önünü açıyor. Vergi düzeni, şirketleşme kuralları, kamu hizmet ilkeleri ve etik değerler alenen çiğnenmiş durumda.
Bu model sadece Muğla’yı değil, tüm Türkiye’deki belediyeleri ve kamu kurumlarını tehdit eden tehlikeli bir örneğe dönüşmüş durumda. Bugün bu yöntemle devralınan şirketler, yarın milyonluk ihalelere davet edilip kaynak aktarımı için kullanılabilir.