Muğla ve Aydın sınırlarında yer alan Türkiye’nin önemli sulak alanlarından Bafa Gölü Tabiat Parkı, Ekosistemi Koruma ve Doğa Sevenler Derneği’nin (EKODOSD) Çarşamba Söyleşileri’nde nasıl oluştuğu, mitolojik ve kültürel yönleri ele alındı.
Binlerce yıllık döngüde Büyük Menderes Nehri’nin coğrafyayı nasıl değiştirdiği, liman kentlerini nasıl karada bıraktığı, taşıdığı alüvyonlarla Menderes Havzası’nı ortaya çıkararak verimli ovaları nasıl oluşturduğu, körfezlerin önünü tıkayarak göle nasıl dönüştürdüğü görseller üzerinden anlatıldı. Denizden göle dönüşen Bafa’nın bilinen 8 bin yıllık insanlık tarihinde, göl içindeki adalarda ve çevresinde gelişen uygarlıklar ve bizlere ulaşan kültürel miraslarından bahsedildi. Avrupa’nın birçok ülkesinde müzelerde, saraylarda ve katedrallerde sergilenen eserlerin üstünde yer alan Ay Tanrıçası Selene ile Çoban Endymion’un mitolojik hikâyesi de anlatıldı.
EKODOSD Başkanı Bahattin Sürücü, söyleşi ile ilgili olarak “Çarşamba Söyleşilerinde bu hafta doğal ve kültürel kaynak değerleri bakımından Batı Anadolu’nun en zengin göllerinden biri olan Bafa Gölü Tabiat Parkı görseller üzerinden anlatıldı. Kuzey kıyılarından Latmos (Beşparmak) Dağları, güney kıyılarından Ilbıra Dağları’yla bütünleşen Bafa Gölü’nün, Ege Denizi’nin körfezi durumundan Büyük Menderes Nehri’nin getirdiği alüvyonlarla göl şeklini almasıyla sonuçlanan süreç anlatıldı. Doğa Koruma ve Milli Parklar’ın girişimleriyle, sahip olduğu biyolojik (flora, fauna, ekolojik yapı), arkeolojik, jeomorfolojik, jeolojik, peyzaj ve kaynak değerleri açısından korunması ve gelecek kuşaklara aktarılması amacıyla 1994 yılında Bakanlar Kurulu Kararı ile Tabiat Parkı ilan edildiği, bu süreçte dönemin Doğal Hayatı Koruma Derneği ve Rosie Mary Baldwin’in önemli katkıları olduğunu ve 2008 yılında da Uzun Devreli Gelişme Planının onaylandığı belirtildi. Göl kıyısının ve adaların kültür varlıkları açısından çok zengin olduğu, Tarih Öncesi Dönem’den, Osmanlı Dönemi’ne kadar birçok eserin kazı çalışması yapılmadan bile görülebildiği bölgenin kültürel önemine dikkat çekildi. Ay Tanrıçası Selene ile Çoban Endymion’un mitolojik öykülere konu olan ölümsüz aşkı anlatıldı. Kuş varlığı açısından Bafa Gölü’nün önemli türlere ev sahipliği yaptığı, özellikle göl içindeki adalarda kuşların üremelerini gerçekleştirdiği, son yıllarda nesli tehlike altındaki Tepeli Pelikanların da adalarda üremeye başladığı, Serçin bölümünün kuş gözlemcileri için bir kuş cenneti olduğu belirtildi” dedi.
“Tekrar hayata geçirilmeli”
Göl kıyısındaki köylerde yapılan festivaller ve trekking etkinliklerinin önemli farkındalıklar oluşturduğunu ifade eden Sürücü “Serçin seddesi yapıldıktan sonra ve yavru balık tesislerinin kurulmasıyla birlikte göldeki balık türlerinde önemli değişiklikler olduğu, yılan balıklarının Meksika körfezinde biten hikayesi, balık geçişlerindeki sıkıntılar ve günümüzde yapılan çalışmalar anlatıldı. Çevresindeki köylerle birçok sosyal olaylara konu olan, acı-tatlı hikayelerin geçtiği, balık bolluğunun en üst seviyelere çıktığı yıllarda, üretimin yüksek olması nedeniyle Almanlar tarafından buz fabrikası kurulan, önce develerle sonra da alınan kamyonlarla ihracat için Kovala limanına taşınan balıkların hazırlandığı yer olan Dalyan işletmelerinin hikayesi ve son durumu hakkında bilgi verildi. Günümüzde göl kıyısındaki gastronomi turizmi, Kapıkırı ve Serçin köylerindeki ekoturizm faaliyetleri, kuş gözlemciliği, botanik turları ve trekking gibi etkinliklerin yöre insanlarına olan katkıları anlatıldı. Göl kıyısındaki köylerde geçmişte deniz bayramının, festivallerin ve şenliklerin yapıldığı önemli farkındalıkların oluştuğu, bunların tekrar hayat geçirilmesi gerektiği belirtildi” şeklinde konuştu.
“Bütünlüğü bozacak faaliyetlere izin verilmemeli”
Bafa Gölü ve Latmos’un bir arada korunması ve bütünlüğü bozacak faaliyetlere izin verilmemesi gerektiğine de dikkat çekilen söyleşide, doğru projelerin geliştirilmesi gerektiğini ifade eden Sürücü; “Bafa Gölü’nün ekolojik yapısının bozulmasının başta Büyük Menderes Nehri’nin getirdiği kirlilik olmak üzere, güneybatısında yer alan yavru balık üretim tesislerinin olumsuz katkıları, maden ocaklarının oluşturduğu tahribatlar ve dış ortamdan gelen kirlilik yükü, su giriş ve çıkışlarının yılın belli dönemlerinde toprakla kapatılmasıyla birlikte gölün su kalitesindeki değişimler, tuzlanmalar ve bozulmalar meydana geldiği bu durumun sucul canlıları etkilediğinden başta balıkçılar olmak üzere, bir zamanlar önemli turizm destinasyonu olan bölgedeki turistik işletmeleri de olumsuz etkilediği belirtildi. Özellikle 2011 – 2014 yılları arasında gölde meydana gelen alg patlamaları nedeniyle SDÜ Eğirdir Su Ürünleri Fakültesi Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Erol Kesici’nin yapmış olduğu araştırmalar ve çevre örgütlerinin yaptığı çalıştaylar ve toplantılar neticesinde önemli farkındalık oluştuğu vurgulandı. Bafa Gölü’nün ekolojik yapısının olumsuz etkilerden korunması için, tüm kurumların işbirliği yapacağı çok köklü önlemlere ve yaptırımların uygulanmasına bağlı olduğu, bunların bir an önce başlaması gerektiği belirtildi. Ancak en büyük tehdidin Bafa Gölü’yle bütünleşen hemen yanındaki Latmos Dağları’nın, binlerce yıldır bozulmadan duran olağanüstü güzellikteki doğal peyzajının geri dönülmez biçimde yok olmasına dikkat çekildi. Bafa Gölü’nün ve Latmos Dağları’nın bir bütün olduğu, bütünlüğü bozacak faaliyetlere izin verilmemesi gerektiği, koruma statülerinin birleştirilerek ve genişletilerek, doğal ve kültürel kaynak değerlerine ve bölgede yaşayan insanların geleneksel yaşamlarına hassasiyet gösterilmesini ve korumaya uyumlu kullanılmasını sağlayacak doğru projeler geliştirilmesine vurgu yapıldı” dedi.